MUCİZEVİ NÖRALTERAPİ İLE SIRT VE BOYUN AĞRILARINA ELVEDA! / BRANDLİFEMAG.COM

Ülkemizde 2003 yılından beri uygulanan ve oldukça başarılı sonuçlar alınan alternatif nöralterapi yöntemiyle pek çok hastalığa ilaçsız ve ameliyatsız çare bulunabiliyor…

 

 

Bilindiği gibi kullandığımız ilaçların çoğu bağımlılık yapıyor ve bu ilaçların yan etkilerinden vücudumuz zarar görüyor. Ameliyat ise çok zorunlu olmadıkça pek çoğumuzun tercih etmemesi gereken bir kurtuluş uzmanlara göre. Nöralterapi yöntemi, tam bu noktada şifa bulmak isteyenlerin imdadına yetişiyor; çok hafif, deri altına yapılan anestezik madde uyarılarıyla ilaçsız, ameliyatsız ve en önemlisi kişiye özel seyreden bir tedavi yöntemi sunuyor. Teknolojik terimlerle ifade edersek de, nöralterapi yöntemiyle iyileşme, vücudun network ağına uyarıcı ve düzenleyici bir program yükleyerek gerçekleşiyor…

Yeniçağ tedavi yöntemlerinden biri olan nöralterapinin ne olduğunu, nasıl uygulandığını ve hangi hastalıklara çare olduğunu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Semra Yüksel Ersöz’den dinleyelim.

 

 

Nöralterapi nasıl bir tedavi yöntemidir?

Bazı insanlar en ufak bir uyarı ile hemen hastalanırlar, bu kişilerin iyileşme süreleri uzun olur veya gitgide kötüye gidebilirler. Bazı insanlar ise çok zorlu şartlarla karşılaşsalar bile ya hiç hastalanmazlar ya da çok çabuk iyileşirler. Hekim olarak bunları gözlemlesem de altta yatan sebebi kendi kendime açıklayamıyordum. Maalesef bazen hastalar ameliyat olduktan sonra mevcut şikayetlerinin geçmediğinden, hatta onlara yenilerinin eklendiğinden söz ediyorlardı. Nöralterapi ile bu soruların cevabını biliyoruz artık! Nöralterapi, enjeksiyonlarla otonom sinir sistemine etki ederek, iyileştirici mekanizmaların çalışmasını sağlayan bir tedavi yöntemi.
Peki nöralterapi uygulaması ile vücudun kendi kendini tedavi etme mekanizmasını tetikliyorsunuz da diyebilir miyiz? Bir de vücudumuzdaki otonom sinir sistemini tanımlayarak, bu sistemin çalıştığını anlatır mısınız?

Vücudumuz nefes almayı, ısı dengesini sağlamayı, dolaşımın düzenli çalışmasını, hormonal sistemin dengede kalmasını, yani tüm dengesini otomatik olarak ayarlar. Biz bu yapıya otonom (vegetatif) sinir sistemi diyoruz. Otonom sinir sistemi ya tek başına sinir dalları olarak görev yapar ya da damarların çevresinde bütün vücudu ağ gibi sarar. Bu sinir dallarını uç uca eklersek, bunların 400-500 bin km’lik bir kablo oluşturacak kadar uzun olduğu söylenebilir. Yani dünyanın çevresini yaklaşık 12 defa dolaşacak kadar uzun. Böylece sinir dalları bütün hücrelere ve organlara ulaşır. Bu sinir ağının içinde sürekli bir bilgi akışı vardır. Sistem sağlıklı işlediğinde nefes alırız, ısı dengemiz ayarlanır, dolaşım düzenli çalışır, hormonlar dengede kalır, cinsel fonksiyonlar gerçekleşir, düşünür, konuşuruz. Ayrıca hücrelerimiz pil gibidir, 40-90 milivoltluk elektriksel potansiyelleri vardır. Hücrelerden bilgi toplayan otonom sinir sistemi normalde sorunsuz çalışır. Ama kimyasal, biyolojik, psikolojik, fiziksel, elektromanyetik alan bozulmaları, geçirilen ameliyatlar gibi çeşitli nedenlerle hücre potansiyellerinde azalma olur ve bu durum hücreler arası bilgi akışını engeller. Normalde vücut bu bozukluğu düzeltir ve tekrar dengeli çalışabilir. Ancak vücudun kapasitesini aşacak derecede büyük bir ani uyarı veya sürekli devam eden bir uyarı gelirse, vücut bununla baş edemez ve hücrelerin işlevinde aksamalar olur.

 

Otonom sinir sisteminde bozukluk olduğunda vücudumuz nasıl tepki verir?

Başlangıç döneminde, hastalıklar ortaya çıkmadan hemen önce, kişide bir takım rahatsızlıklar başlar. Baş dönmesi, halsizlik, uykusuzluk, tansiyon oynamaları, dikkat eksikliği, kas ağrıları, gezen ağrılar gibi şikayetler ortaya çıkar. Aslında şikayetler sinir sisteminin aşırı uyarılması sonucunda meydana gelmiştir. Kişi bu dönemde doktora gittiğinde şikayetine göre ilaca, ağrı kesicilere, depresyon ilaçlarına bağlanır. Oysa olayın temelinde otonom sinir sistemindeki fonksiyon bozukluğu yatmaktadır. Otonom sinir sistemi damarların etrafında ilerleyerek tüm hücrelere ulaşır. Eğer bu hücrelerde potansiyel düşüklüğü olursa veya sinir iletimi herhangi bir hasar sonucu aksarsa, bilgi iletiminde de aksamalar olur.  Bunun sonucunda damarlarda fonksiyon bozulması ile damarın suladığı ve beslediği hücrelerde kanın akışı azalır ve böylece o bölge oksijensiz kalır. Vücut kendi savunma sistemini çalıştırarak bir sürü madde salgılar ve bu maddeler ödeme sebep olur. Dokulardaki yıkım ürünleri ve toksinler uzaklaştırılamaz. Bu zincirleme mekanizma hücrenin hasarına kadar gider.

Peki nöralterapi nasıl etki ediyor?

Nöralterapi bu aşamada tedaviyi sağlayan bir yöntem. Yani azalmış hücre potansiyelinin normale dönmesine ve damarların yeniden fonksiyon kazanmasına neden olur. İğne yapılır yapılmaz, bu uyarı sinir ağında yayılır ve sinir hasarları “biyoelektriksel” olarak düzelir. Sonuçta hücreler ve organlar tekrar kanlanır, o bölgede iyileşme dönemi başlar. Yani nöralterapi uygulaması, bedenin iyileşmesi için uyarıcı ve düzenleyici etki yapar. Elbette insan, hayatı boyunca kendine zarar verecek birçok uyaranla karşılaşabilir. Bu uyaranların sayısının, şiddetinin ve çeşidinin yanı sıra kişinin genetik yapısı, öz bakımı, alışkanlıkları, psikolojisi, yaşadığı çevre, beslenmesi gibi faktörler de otonom sinir sisteminde oluşabilecek zarar düzeyini belirler. Her insan birbirinden farklıdır. Bu nedenle nöralterapi uygulamamız sırasında karşımızda hastalık yoktur, hasta vardır.
Nöralterapi nasıl uygulanır?

Nöralterapi bir enjeksiyon tedavisidir. Enjektör ile cilde, cilt altına, eklemlere, eklem çevresine, yaralara ve ameliyat izlerine seyreltilmiş lokal anestezik madde verilir. Burada doz değil, uygulanan bölge önemlidir.

 

 

Nöralterapi ile hangi hastalıklar tedavi edilebilir?

Nöralterapi uygulaması ile boyun ağrısı, boyun fıtığı, boyun düzleşmesi, sırt, baş ve bel ağrıları, bel fıtığı, migren, kalça, diz ağrıları, spor yaralanmaları, omuz, dirsek ve el bileği ağrıları, sinir sıkışmaları, varisler, kırık komplikasyonları, lenf dolaşım bozukluğu, bağırsak rahatsızlıkları, hormonal dengesizlikler, huzursuz bacak sendromu, depresyon, adet düzensizlikleri ve çene eklemi problemleri tedavi edilebilir.
Nöralterapide vücuttaki bozucu alandan söz ediliyor. Bozucu alan nedir ve nasıl tedavi edilir, açıklar mısınız?

Vücutta geçirilmiş hastalıklar ve ameliyatlar sonrası biyolojik iyileşmesini tamamlayamamış bölgeler “bozucu alan” olarak adlandırılıyor. Bozucu alanlarda hücrelerin potansiyeli düşüktür ve devamlı olarak düzensiz uyarı gelir. Örneğin diş tedavisinden sonra baş ağrıları, yine sezaryen sonrasında bel ve baş ağrıları, mide ve safra kesesi kaynaklı omuz ve sırt ağrıları başlayabilir. Bunları klasik tıpla çözmek mümkün değil. Çünkü migren için ilaç verilir, ama gerçek neden ortadan kalkmadığı için ilaç kullanılmadığında ağrılar tekrarlar. Ya da bir türlü geçmeyen diz ağrıları olan hastanın filminde ciddi bir patoloji yoktur; hasta ilaç kullanır, başka yöntemler dener ama ağrı bir türlü geçmez. Nöralterapi ile şikayetin asıl kaynağı tespit edilir ve ona göre tedavi uygulanır. Böylece hasta bir sürü yan etkisi olan, sadece o an için şikayetini azaltan ilaçları kullanmak zorunda kalmaz.

Nöralterapi’nin yan etkileri var mıdır?

Uygulamanın yan etkisi yok denecek kadar azdır. Yöntem, çocuklar ve yaşlılar dahil olmak üzere her yaşta hastaya uygulanabilmektedir. Çok nadiren alerji tablosu ortaya çıkabilir. Tansiyon ve şeker hastalığı gibi hastalıklarda kullanılan ilaçlar tedaviye engel değildir. Sadece kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalarda daha dikkatli olunması gerekiyor.

 

 

Bize nöralterapinin tarihçesinden bahseder misiniz, bu yöntem ne zamandır uygulanıyor?

Nöralterapi ilk olarak Alman doktorlardan Huneke kardeşlerin, lokal anesteziklerin ağrıda kullanımı ile ilgili uygulamalarda gözlemledikleri ve aldıkları sonuçlar sayesinde ortaya çıkmıştır. Daha sonraları geliştirilerek özellikle Almanya, İsviçre ve Avusturya’daki üniversitelerde kürsüsü kurulmuş, 1940’lardan beri ise Avrupa’da özellikle ağrı ile uğraşan hekimler tarafından uygulanan bir tedavi yöntemi olmuştur. Ülkemizde Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul’un Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği çatısı altında, Almanya’daki müfredata uygun bir şekilde verdiği eğitimlere katılan Türk hekimlerince 2003 yılından beri uygulanmaktadır…
www.semrayukselersoz.com
Röportaj: Pınar Efe

YAZININ ORJİNAL METNİ İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN